
Paris & Belçika & Amsterdam Gezimiz
Kasım ayının ilk haftası evlenmiş biri olarak söylüyorum ki kış günü evlenmek yaz düğünleri kadar zor 🙂 Havanın soğukluğu ile düğün yerinizden fotoğraf çekiminize ve hatta balayınıza kadar ince ince düşünmeniz gerekiyor. Uzanmışım kumsala balayı modelini unutun zaten. Nitekim çok da deniz-kum-güneş üçlüsünün meraklısı olmadığım için balayında kültür gezisi yapmak işime geldi. Paris ile başlayan balayı yolculuğum Lüksemburg ve Belçika ile devam edip Amsterdam da son buldu.
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri diye boşuna dememişler Paris için. Eyfelleri var iyi güzel ve de hoş. Ama onun dışında zaten her sokak her cadde bir tarih bir güzellik kokuyor. Dur durak bilmeden sabahın köründen akşama kadar yürüdük her sokağında. Şehri keşfetmek adına elimizde harita ‘gezilecek yerler’ önerileri ile görülmedik yer basılmadık toprak kalmasın dedik. Buna rağmen bugün dönüp bakınca göremediğimiz çok yer var diyoruz. Öncelikle tabii ki bi Eyfeli ziyaret edin. Vaktiniz varsa ve uzunnnn bir kuyruk beklemeyi göze alıyorsanız kuleye çıkın derim. Notre Dame katedralini ziyaret edin ve içeriyi gezin. Ambiyansı muhteşem. Hani şu incecik model kızlarımız var ya aynı onlar gibi havalı instagram fotoğrafı çekmelik yani 🙂 Ve tabii ki Louvre müzesini mutlaka görün. Hani şu Leonardo nun Mona Lisa’sının bulunduğu Louvre. Yorulduk mu? Hiç enerjinizi kaybetmeden Champs Elysees caddesine gidin ve çılgınca alışveriş yapın ve sonrasında o meşhuuuuurrr makaroncu Laudree de bir kahve-makaron keyfi yapın. Tabii ki bir de Sen nehri var. En az Eyfel kadar Paris’in simgesidir kendisi. Gidin göle bir kilit de siz asın ve dileğinizi dileyin 😉 Bi on sayfa daha anlatsam bitemeyecek güzellikteki Paris’e elveda diyip buz gibi bir memleket Lüksemburg a geçtik. Belçika-Almanya-Fransa arasında kalmış bir minik ülke. Dolayısıyla konuşulan dil de çeşitlenmiş. Hem Fransızca hem Almanca konuşuyorlar.
Buradan sonraki durağımız Belçika oldu. Çikolatanın ve waffle ın her sokaktan buram buram kokusunun sizi çektiği Belçika…Çikolata diyarı ve Hansel ve Gretelin memleketi olduğuna yemin edebileceğim bir Brugge kenti gezdim ki resmen aşık olma sebebi. Minyatür minicik çikolata ve şekerlemelerden yapılmış evler. Minik nehirler ve içerisinde süzülen ördekler. Burada beni bırakın ve gidin dedim resmen…
Sakinlik ve huzuru Belçika’da bulduktan sonra hareketli gece yaşamı, dopdolu sokakları ile Amsterdam‘da bulduk kendimizi. Dam meydanı ile başladı gezimiz. Yani şehrin cafeler, gece kulüpleri, alışveriş mağazaları ile dolu ana meydanı. Meydanda bulduğumuz simit sarayı bizi en fazla mutlu eden şey olabilirdi. Mis gibi çay ve simit yemenin keyfi dünyanın neresinde olursanız olun bambaşka zira. Şehir resmen kanallar üzerine kurulmuş. Nehrin üzerine kurulmuş prefabrik evlerde yaşıyor insanlar. Bir tekne gezisi ile şehrin tamamını keşfettik. Dam meydanında yer alan Madame Tussauds müzesi belki de en fazla aklımızda kalan ve eğlendirici aktivitemiz oldu. Bal mumu heykellerinden oluşan bu müzede görmediğimiz saılmadığımız ünlü kalmadı tabii 🙂 Beyonce, Bradd Pitt, Angelina Jolie ve dahası…
Tüm soğuğu ve yorgunluğu ile beraber oldukça memnun kaldığımız gezimizden sonra hangi şehri daha fazla beğendim acaba düşündüğümde seçim zordu. Ama benim aklım galiba Paris’te kaldı…
Bir cevap yazın